Mustafa AKINCI

KKTC Cumhurbaşkanı                                                          

Yerel Gündem dergisinin 1. sayısında yayımlanmıştır

“Yerel yönetim, demokrasinin beşiği demektir”

Cumhurbaşkanımız, Sayın Mustafa Akıncı ile geçmişten günümüze belediyeciliği konuştuk. 1976 yılında Lefkoşa Türk Belediyesi Başkanlığı’na seçildiğinde 28 yaşında olan Mustafa Akıncı, bu görevi 14 yıl boyunca kesintisiz sürdürdü. Sayın Cumhurbaşkanı ile Belediye Başkanlığı’nda 14 yılı, dünü ve bugünü konuştuk. Gerçekleştirdiği çalışmaları, deneyim ve önerileri yanında gündemde olan Belediyeler Reformu konusunda da düşüncelerini paylaşan Mustafa Akıncı, önemli mesajlar verdi.

“Sorun ortaktı… Çıkış yolunu da birlikte aramaya başladık…”

1983 yılında Kıbrıs Türk Belediyeler Birliği’nin kuruluşunda bulundunuz ve Kurucu Başkanlığını yaptınız… K. T. Belediyeler Birliği’nin kuruluş sürecini bizlere anlatır mısınız? Bu süreç nasıl ilerledi?

M. Akıncı: Kıbrıs’ta 1953 yılı son karma dönem belediye meclisi seçimlerinin yapıldığı yıldır. Belediyeler Kıbrıs’ta 1958 yılında ayrıldı ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyet Anayasası’nda da 5 büyükşehirde ayrı belediyelerin olacağı kayda geçti. Lefkoşa, Mağusa, Baf, Larnaka ve Limasol…  O şehirlerde yaşayan Türkler ve Rumlar birlikte Belediye Meclisi’ni seçerdi. Belediye Meclisi içerisinden de Belediye Başkanı seçilirdi. 1953 yılı bu seçimlerin yapıldığı son yıldı. 1958 yılında belediyeler ayrılınca, Kıbrıs Türk Belediyeleri’ne başkanlar atama yoluyla görevlendirilirdi. En başta Dr. Tahsin Gözmen ve son olarak Dr. Ziver Kemal atanmış başkanlardan bazılarıdır. Kendilerini rahmetle anıyorum. Ben 1976 yılında ilk kez seçimle gelen Belediye Başkanı idim. Halk, belediye başkanlarını 1976 yılında seçmeye başladı. Seçimle gelince, başkanların da halka karşı sorumlulukları arttı. Doğrudan, halkın seçtiği başkanlar dönemi başladı. Eskiden belediyeciliğe bakış açısı sadece çöp toplamayla sınırlıydı. “Şehir temiz olsun, çöpler kaldırılsın yeter” denirdi. Ama belediyeciliğin çok daha geniş bir kavram olduğu, bunun kültürel, sosyal boyutları olduğu, belediyeciliğin sadece çöp toplamaktan ibaret olmadığı daha anlaşılır hale geldi. 1978 yılında ilk defa, Yerel Yönetim Semineri düzenlenmesine öncülük yaptım. Lefkoşa’da düzenlenen seminere Türkiye’den de kıymetli belediye başkanları davet edildi. Çok yararlı bir seminer yapıldı. Sorunlar tartışıldı, çıkış yolları arandı, öneriler geliştirildi. Bu süreç içerisinde belediyeler, tek tek sorunlarının ne kadar büyük olduğunu görmeye başladılar. Ve halkın seçtiği hem başkanlar, hem belediye meclis üyeleri halka daha çok hizmet edebilmenin yollarını aramaya başladılar. Yasalarının çağdışı kaldığını, kadrolarının, bütçe imkânlarının yetersiz olduğunu daha çok görüp anlamaya başladılar. Bu anlayış içerisinde belediyeler bir araya gelmeye başladı. Sorun ortak. Dolayısıyla çıkış yolunu da birlikte aramaya başladılar. 1976 yılından sonra, her ay farklı bir belediyede toplantılar düzenlemeye başladık. Ve kendi sorunlarımızı nasıl aşabileceğimizi, hükümetle temas edip, bu sorunları nasıl giderebileceğimizi, daha geniş ve yeterli yetkilere nasıl sahip olabileceğimizi, daha çağdaş ve demokratik bir belediyeciliği ülkemize nasıl yerleştirebileceğimizi kendi aramızda tartışır hale geldik. Sonuçta Türkiye’de de kurulu bulunan birliklerden esinlenerek K.T. Belediyeler Birliği’ni kurmaya karar verdik. Burada adını anmadan geçemeyeceğim bir isim var. Selahattin Yıldırım. O dönemde Türkiye’de Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği’nin Genel Sekreterliği’ni yapmakta olan bir arkadaşımızdı. 1978 yılında Yerel Yönetim Semineri düzenlediğimiz zaman davet ettiğimiz kişilerden biri de Selahattin Yıldırım idi. O davetle birlikte Türkiye’deki belediyeler ve birliklerle ilişkilerimiz çok gelişti. Selahattin Yıldırım’ın önemli katkıları oldu. 1983 yılında, yine adını anmadan geçemeyeceğim değerli bir isim, Gazimağusa Belediye Başkanı Mustafa Adaoğlu, Belediyeler Birliği Başkan Yardımcısı, ben de Birlik Başkanı olarak K. T. Belediyeler Birliği’nin kuruluşunu gerçekleştirdik. Adaoğlu ve dönemin bütün belediye başkanlarının gösterdikleri gayret ve anlayış sayesinde…  Yine adını anmadan geçmek istemediğim, Rahmetli Muammer Yağcıoğlu… O da İçişleri Bakanlığı Müsteşarı idi. Dönemin, Girne Belediye Başkanı Rahmetli Ziya Rızkı, dönemin Lefke Belediye Başkanı Vehit Nekipzade hatırladığım isimler. Ve diğer adını anmadığım, ama çok değerli belediye başkanlarının da katkılarıyla, K. T. Belediyeler Birliği, Eylül 1983’de kuruldu.

İki toplumlu kanalizasyon projesi…

“Bizi birleştiren ortak ihtiyaç oldu… Politik sorunları elbirliğiyle aşabildik, kendi yöneticilerimizi, iki tarafı da ikna edebildik. Kolay olmadı…”

1978’de Lefkoşa Türk Belediye Başkanı olarak, Rum Belediye Başkanı Lellos Dimitriades ile kanalizasyonla ilgili anlaşma imzaladınız. İki toplumlu ortak bir çalışma o dönemde nasıl oldu?

M. Akıncı: 1976 yılında ben göreve geldikten sonra Lefkoşa’nın en temel ihtiyaçlarından birinin de kanalizasyon olduğunu gözlemledim. Zaten farkındaydım ama sorunun boyutunun ne kadar büyük olduğunu daha göreve geldiğim ilk günlerde anladım. Çünkü Lefkoşa’nın başında çok büyük bir Kanlıdere sorunu vardı. Ortaköy’de 3 tane fabrika… Süt, un ve meşrubat fabrikaları, bütün kirli sularını dereye akıtıyorlardı. Hele de süt fabrikasının yarattığı kirlilik dayanılmaz boyutlarda idi. Korkunç bir koku ve sinek üretmekteydi ve bunun kanalizasyona bağlanması kaçınılmazdı. Lefkoşa’nın kuzeyi ise killi toprak olduğundan kuyular suyu çekmiyordu. Sürekli vidanjörler hizmet etmek zorunda kalıyordu. Lefkoşa Belediye Başkanlığı’na gelir gelmez ilk çarpıcı sorun bu oldu ve derhal çare aramaya başladık. Yeterli para, proje yoktu. Güney’de ise 1974 öncesi başlamış olan bir kanalizasyon projesi vardı. Arıtım tesisler bitmek üzereydi, Ağustos’ta açılışı yapılacaktı. Ancak 1974’teki Harekât sonrası arıtım tesisleri Haspolat’ta, bizim tarafta kalmıştı. Ermou’da yani Surlariçi’nde ana borunun geçtiği bölgeler bizim tarafta, bazı bölgeler de Rum tarafında kaldı. Ortaklıktan kaçınılabilirdi ama Rumların, çok daha maliyetli bir şekilde, eğime ters bir biçimde çalışacak bir sistem kurması gerekirdi. Çok daha zor, çok daha maliyetli, sürekli pompalama isteyecek bir sistem. O nedenle onlar açısından da Kıbrıs Türk tarafıyla işbirliği yapmak akıl işiydi. Ben de kendi ihtiyaçlarımıza baktığımda, aşama aşama, Kıbrıs Türk tarafının da kanalizasyona bağlanması fırsatının doğacağını gördüğüm için bu projeye dört elle sarıldım. Bizi birleştiren ortak ihtiyaç oldu. Arıtım tesisleri bir bakıma şehrin böbrekleri gibidir ve çalışmaz haldeyse vücut gibi şehir de iflas eder. Ve kanalizasyon, Lefkoşa gibi büyük bir şehirde olmazsa olmazdır. Kuyularla idare edemezsiniz. Dolayısıyla bu projenin iki tarafın da yararına olacağını gördüğümüz zaman, politik sorunları aşmayı başardık. İyi saatte olsun Lellos Dimitriades, kendisi şu sıralar ciddi bir rahatsızlık geçiriyor. O’na da bu söyleşi aracılığıyla geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Birlikte Lefkoşa’ya çok yararlı bir hizmet yaptığımıza inanıyorum. Politik sorunları elbirliğiyle aşabildik, kendi yöneticilerimizi, iki tarafı da ikna edebildik. Kolay olmadı.

“… ‘Parayı bize versinler, ekonomiyi kalkındıracak başka alanlarda kullanalım’ diyorlardı…”

Bu çalışmayla ilgili sıkıntılar yaşandı mı? Bunları nasıl aştınız?

M. Akıncı: Hükümette olan bazı insanlar dış kaynak gelecekse, bunun kanalizasyona harcanmasını istemiyordu. Onlar, “bu sosyal bir projedir. Parayı bize versinler, ekonomiyi kalkındıracak başka alanlarda kullanalım” diyorlardı. Yönetim kademelerinde ne kadar ciddi bir sorun olduğunu anlamakta acizlik çeken insanlar vardı. Bu kadar yıldan sonra, gelmiş geçmiş bütün belediye başkanları da hangi partiden olursa olsun, bu ortak projeyi aşama aşama ilerlettiler. Aradan 40 yıl geçti, hala bu proje çalışıyor. Bizim yaptığımız dönemde hayata geçirilen 1960’ların projesiydi. Koşullara göre arıtım tesisleri yenilendi. Yıllar içerisinde AB standartlarında, yeni sistemler geliştirildi. Şimdi çok daha temiz bir su çıkıyor ve koku da yapmıyor. Yıllar içerisinde çok sıkıntılar yaşadık ama bu sorunlar hep aşıldı. Bunlar zaman zaman istismar da edildi. Ortak projelere inanmayan siyasi kesimler, bazı partiler benim başkanlık dönemimde propagandalar yaptılar. Kanalizasyon her modern şehirde olması gereken bir altyapıdır. Şimdi çok şükür bunlar hep aşıldı. Aşama aşama evler, mahalleler bağlanıyor. Çok ilginç bir şey de söyleyeyim. Benim olduğum mahalle de 40 yıl sonra nihayet bağlanıyor. Şehrin konumu nedeniyle bizim mahalle en sona kalmıştı. Kanalizasyonu bu şehre getiren kişinin olduğu sokak, en son bağlananlardan biri oldu. Ama şikayetçi değilim. Lefkoşa ortak ihtiyaçtan kaynaklanan bir kanalizasyon şebekesine sahip oldu. Kanalizasyon derken unutulmasın, Lefkoşa Surlariçi’nin basınçlı suya kavuşması da bu sayede oldu. Yeni su şebekesi döşendi ve basınçlı su ilk defa 1986 yılında Lefkoşa surlar içi bölgesine bu proje ile geldi. Ondan sonra da Lefkoşa İmar Planı Projesi’ne geçtik. Kanalizasyonda başarılı olduğumuzu görünce İmar Planı Projesi’ni de hazırladık.

“Bu dönemde bir takım ilkler yaşandı…”

1976 yılında Lefkoşa Türk Belediyesi Başkanlığı’na seçildiğinizde 28 yaşındaydınız, bu görevi 14 yıl boyunca kesintisiz sürdürdünüz. Geriye dönüp baktığınızda bu 14 yılı nasıl değerlendirirsiniz?

M. Akıncı: Benim gençlik yıllarım Lefkoşa Belediyesi’nde geçti. 28 yaşında girip, 42 yaşıma kadar bu görevi yaptım. Geriye baktığımda, bu görevi yürüttüğüme hiç pişman değilim. Öyle inanıyorum ki, bu 14 yıl içerisinde Lefkoşa’ya ciddi hizmetler verildi. Beni 3 dönem seçen Lefkoşa halkına müteşekkirim. Bu 14 yılda Kıbrıs Türk Belediyeler Birliği kuruldu. Kurucu Başkan olmak şerefi bana nasip oldu. Lefkoşa Kanalizasyon Projesi başladı. Lefkoşa İmar Planı yapıldı. Çeşitli tarihi eserler restore edilmeye başlandı. Bunlardan biri de Belediyeler Birliği’nin hala kullandığı binasıdır. Lefkoşa Belediye Tiyatrosu kuruldu. Bunun gibi daha söyleyebileceğim birçok şey var. Belediyeler Birliği altında Ekmek Üretim Tesisleri kurduk. Kıbrıs’ta ekmekler düzeldiyse bu sayede oldu. Ki, artık ekmek sorunu yaşanmıyor. Öyle bir gündem yok. Eskiden her gün gündemdi. O dönemlerin gazetelerine bakacak olursanız manşetlerde ya Kanlıdere ya da ekmek sorunu vardı. Ekmeklerin içinden kirli maddeler çıkıyordu. Ekmekler yenemeyecek derecedeydi. Kara fırın döneminden bahsediyorum. Ekmeklerin altı simsiyah çıkıyordu. Çünkü fırınlar mazotla ısıtılıyordu. Mazot püskürtmesinden dolayı ekmeklerin altı simsiyah oluyor, bu da kanserojen madde içeriyordu. Belediyeler Birliği Lefkoşa, Mağusa, Girne ve Güzelyurt’ta 4 tane indirekt ısıtmalı modern fırınlar kurdu. Şimdi artık bu fırınlar yok ancak görevini, öncülüğünü yaptığı kanaatindeyim. Ve ülkede ekmekler sağlıklı bir şekilde üretilmeye başlandı. O standart artık yakalandı. Bu 14 yılda, bir de Lefkoşa’da Belediye Otobüs Teşkilatı kurmuştuk. 22 kişilik, 14 aracımız vardı. Bunlar belediye hudutları dahilinde taşımacılık yapıyorlardı. Bu dönemde bir takım ilkler yaşandı. Dolayısıyla bu 14 yılın Lefkoşa halkına ve Belediyeler Birliği çerçevesinde de Kıbrıs Türk halkına önemli hizmetler verildiği kanaatindeyim.  

“Belediyelerin daha da güçlendirilmesi, yetkilerinin de gelirlerinin de daha fazla artırılması gerektiğini düşünüyorum…”

O dönemdeki ve şimdiki belediyeciliğe bakacak olursak neler söylemek istersiniz? Dünü ve bugünü hiç kıyaslıyor musunuz? Neler önerirsiniz?

M. Akıncı: O dönemde yetkiler, kaynaklar ve kadrolar daha yetersizdi. Mesela benim dönemimde Emlak Vergisi diye bir şey yoktu. Lefkoşa’da su gelirleri belediyeye bağlı değildi. İki tane önemli gelir. Bunlar söz konusu bile değildi. Şimdi Emlak Vergisi toplanmaya başlandı. Belki yine yeterli değildir. Orada bir düzenleme yapılması gerektiği kanaatindeyim. Su gelirleri belediyeler için önemli. Ama yine de belediyelerin sorunları bitmiş değil. Köylerin belediye sınırları içine dahil edilmiş olması, o köylere hizmetlerin gitmesini sağladı. Gözlemlediğim kadarıyla, bu yörelere belediyelere bağlı değilken daha az hizmet gidiyordu. Bu da köylerde belli bir fark getirdi. Yeterli midir peki? Değil… Belediyelerin daha da güçlendirilmesi, yetkilerinin de gelirlerinin de daha fazla artırılması gerektiğini düşünüyorum.

“Yerel yönetimler ne kadar güçlü, yetkili ve gelirleri iyi olursa, halkın sorunları da o kadar kolay çözülür. Masa başında, kâğıt üstünde reform olmaz…”

Belediyeler Reformu ile ilgili çalışmalar gündemde biliyorsunuz… Sizce bu reform nasıl olmalı? “Esaslı bir reform” için en başta şart olan nedir?

M. Akıncı: “Esaslı bir reform” için en başta yerel yönetim kavramının doğru anlaşılması ve yerinden hizmetin ne kadar önemli olduğunun merkezi yönetimler tarafından iyice kavranması gerekmektedir. Yerel yönetimler ne kadar güçlü, yetkili ve gelirleri iyi olursa, halkın sorunları da o kadar kolay çözülür. Sorunu çözülmüş halk, merkezi yönetimin başını daha az ağrıtır. Bu işin kuralı budur. Bu anlayışın geliştirilmesi lazım… Reform, illa ki belediyelerin sayılarının belli bir noktaya çekilmesi mi? Sayıca azaltmak mı? O konuda emin değilim. Bunun çok iyi tartışılması lazım. Birleşebilecek belediyeler var. Çok yakın, iç içe. Onların daha büyük bir çatı altında birleşmesi mümkün olabilir. Ancak birbirinden uzak beldelerin de tıpkı köyler gibi, belediyelerin altına yığıldığı şekilde bir birleşme sıkıntı yaratabilir. Bunların başkanlar, meclis üyeleri ve en önemlisi belde halklarıyla konuşularak yapılması gerekir. Belde halkını belediyesine yabancılaştırmamak lazım. Yani masa başında, kâğıt üstünde reform olmaz. Yerinde, mahalline, beldesine giderek, konuşarak, anlayarak reformlar yapılırsa anlamlı olabilir. Oturup da “sayıyı 5’e indireceğiz ya da sayı 7 olacak” şeklinde yaklaşımlar doğru olmayabilir. Ters tepebilir. Bunun çok iyi düşünülüp tartışılmasını öneririm. Ortak hizmetleri Belediyeler Birliği aracılığıyla yapmak da mümkün. Zaten Ortak Araç Parkı var. Bu, benim dönemimde yapmak istediğim ancak gerçekleştirme fırsatı bulamadığımız bir şeydi. Biz o zaman sadece ortak alımlar yapıyorduk. Çöp bidonları, ampüller, gibi, daha sonraki yıllarda çocuk oyun parkları için oyun gruplarının sağlandığını anımsıyorum. Ortaklaşa yapılabilecek bir takım işler vardır ve bunlar yapılabilir.   

“İki bölgede, iki kurucu devletin kendi belediyeleri olacağı aşikârdır…”

Peki, Kıbrıs’ta olası bir anlaşmada belediyecilik nasıl olacak?  Merkezi yapılanma ile yerel yapılanmada bir parallelik olur mu?

M. Akıncı:  1960-1963’te Belediyeler konusunda çok sorun oldu. Bu defa en az sorun yaratmasını beklediğim bir alandır. Çünkü artık coğrafi zemin var. 1960’ta o yoktu. Türk ve Rum Belediyelerinden bahsediyorduk ama nüfus bazı alanlarda karışıktı. Belediyelerin sınırlarının çizilmesi bile büyük sorunlara neden olmuştu. Şimdi artık coğrafi zemin söz konusu… İki bölgede, iki kurucu devletin kendi belediyeleri olacağı aşikârdır. Olmayan, ve şu anda yapılamayan işbirliği…  Bir tek Lefkoşa’da, o da sınırlı alanlarda. Belki gelecekte Mağusa’da da iki belediye arasında yeni işbirlikleri olabilecek. İki Tarafın Belediye Birlikleri arasında işbirlikleri olabilecek. Bunların bir araya gelip, işbirliği yapması son derece doğal olacak. Bunun yanında, Lefkoşa’da daha farklı anlayışlar da geliştirilebilir. İşbirliğinin boyutları şu andakinden çok daha yüksek bir noktaya taşınabilir diye değerlendiriyorum. Ben yine Lefkoşa’da kendi bölgelerinde iki belediyenin olacağını öngörebiliyorum. Aralarındaki işbirliğinin artacağını öngörebiliriz. Bu da iyi bir şey olacak diye düşünüyorum.

“Halk denetlemeli”

Son olarak yerel yönetimler konusunda nasıl bir mesaj vermek ya da neye vurgu yapmak istersiniz?

M. Akıncı: Yerel yönetimler muhtarlıktan başlayarak, muhtar, aza, belediye meclis üyeliği, belediye başkanlığı halka en yakın olandır. Sürekli halkın içinde, halkın dertleriyle haşır neşir olan, halkı en iyi tanıyan… Onları ne kadar güçlendirirsek, halka o kadar çok hizmet vermelerini sağlarız. Ve biraz önce de söylediğim gibi, merkezin sorunlarını hafifletiriz. Demokrasiye de ciddi bir katkımız olur. Çünkü yerel yönetim demek, demokrasinin beşiği demektir. O nedenle, benim yerel yönetimler konusunda verebileceğim mesaj, halkın yerel yönetimlerine daha çok sahip çıkması, hem onları seçerken dikkatli olması, hem de seçtikten sonra işbirliği içinde, yerel yönetimini denetleyerek, daha iyi hizmet vermesini temin etmesi gerekir. Halkın da üzerine düşen böyle bir görev vardır. Halktan yetki alıp göreve gelenlerin de halka hizmet borcu olduğunun ve halklarıyla dayanışma içerisinde, bu görevi ifa etmeleri, halktan hiçbir zaman kopmamaları ve masa başı belediyeciliği yapmamaları gerektiğini düşünüyorum. Çoğu yerde görüyorum, başkanlar, muhtarlar halkın arasında. Meclis üyelerinin çoğunluğu da öyle… Bu şekilde olunca halkımızın sorunlarının daha da iyi şekilde çözüleceğini öngörebiliriz.  Son olarak Belediyeler Birliği’nin de her 3 ayda bir dergi çıkarma kararını kutluyorum. Bu dergiye başarılar ve uzun ömürler diliyorum…